Humeynicilik İnançta sapıklık

Bu ümmetin ilim ehlinin Humeyni’nin ve Humeyniciliğin tehlikesini Müslümanlara mutlaka anlatması gerekiyordu.
Suriyeli büyük alim Üstad Said Havva’nın hacmi küçük fakat değeri oldukça büyük eseri “Humeynicilik”i bölümler halinde yayınlıyor.
Türkiyeli okuyucuya ulaşmaması için adeta sansürlenen eserinde Üstad Said Havva, Humeynicilik’in iç yüzünü açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.

Önsöz
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehli Beyti’ni sevmek her Müslüman’a farzdır. Kimler O’nun Ehli Beyti’dir ve sevginin doğru gösterileri nelerdir? Hiç şüphesiz Ehli Beyt, O’nun çağrısına katılan yakınlarıdır ve en yüksek sevgi gösterisi, kalpten sevmek ve zahiren onlara uymaktır. İslam Ümmeti, Rasululah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehli Beyti’ne sevgi besleyerek Allah’a yakınlaşmaya devam etmektedir. Fakat Ehli Beyt sevgisi sloganları arasında tarih boyunca bozuk inançlarla, tehlikeli ve hain tavırlarla kendini gösteren aykırı Şiilik de bulunmaktadır.
Humeyni devrim yapınca bu ümmetin samimi insanları Humeyniciliğin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ailesini (Ehli Beyt’i) sevme işini doğru noktaya döndüreceğini, Şiiliği asılsız inançlardan ve hain tavırlardan kurtaracağını zannettiler. Çünkü Humeyni devriminin ilk günlerinde onun mezhepçi bir devrim olmadığını ve İslami bir devrim olduğunu ilan etmişti. Devriminin mustazafların yararına olduğunu, genel olarak İslam Ümmeti’nin haklarının ve özel olarak da Filistin’in özgürlüğü yararına olduğunu söylemişti. Sonra samimi insanlar işin iç yüzünü farketmeye başladılar. Bir de ne görsünler, o Humeyni tarih boyunca gelen tüm aykırı Şia inançlarını benimsiyordu. Şia’nın aykırılığının yol açtığı hain tavırlar Humeyni’de ve Humeynicilikte kendini gösteriyordu. Büyük bir çöküş ve tehlikeli bir hayal kırıklığı meydana geldi.
Kuleyni’nin El-Kâfi kitabını eleştirenler gibi, Şia imamlarından bazıları Ali Şiasıyla Nebevi Sünniliğin uyuştuğu asıllara samimi bir şekilde dönmeye davet eden yazılar yazdılar ve hâlâ da yazmaktadırlar. Bunlar Şia ve Ehli Sünnet ve’l-Cemaat’in samimi insanlarının ortak bir söylemde buluşmasını sağlayacak araştırmalara ve incelemelere öncü olabilirdi. Humeyni’nin yapması gereken bu yönelimi desteklemekti. Fakat samimi insanlar Humeyni’nin bunu yapmak yerine bu yönelime karşı koyduğunu gördüler. Aykırılığı ve sapıklığı derinleştiren, anlaşmazlığı ve bölünmüşlüğü kökleştiren muhalif düşünce ve tavırları benimsediğini gördüler. Bu nedenle bu ümmetin ilim ehlinin Humeyni’nin ve Humeyniciliğin tehlikesini Müslümanlara mutlaka anlatması gerekiyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: ” Bu dini, her neslin adilleri taşıyacaktır. Onlar bu dini, aşırıya gidenlerin tahrifinden, sapkın görüşlerine delil getirmek için İslam kaynaklarının dışındaki kaynaklardan deliller getirip bunları İslam’danmış gibi gösterenlerin intihalinden ve cahillerin yorumundan arındıracaktır.” Humeynicilik aşırıya gidip İslam’ı tahrif edenler, batıl intihalciler ve cahil tevilcilerden olduğu için bu ümmetin ilim ehlinin Humeyniciliğin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak ve durumunu açıklayacak şeyler söylemesi gerekir ki kimse ona kanmasın. Allah’ın gazabına yol açan ve azabını hak eden bu büyük tehlikeden sakınmaya çağıran deliller kendisine ulaşmadan kimse helak olmasın. (Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.)
Bu risaleyi yazmaya sevkeden işte budur. Sözün kısası şudur: Yeryüzünün doğusundaki ve batısındaki Müslümanlar çağdaş İslami uyanış akımıyla ümitlendiler ve bu uyanışın kendilerine geçmişteki üstünlüklerini ve kaybettikleri egemenliklerini geri kazandıracağını düşündüler. Her yerde ve dört bir yandan kendilerini kuşatan çağın sorunları ile mücadelede kuşanacakları inanç birliğini yeniden sağlayacaklarını ümit ettiler.
İslam düşmanları bu olgun İslami uyanışın kendi çıkarları için tehlikeli olduğunu anladılar. Uzun zamandır planladıkları amaçlarına ulaşmalarını engelleyeceğini farkettiler. Bu nedenle eski oyunlarını yeniden sahneye koydular. İslam’a ve İslam ehline tuzak kurmak isteyen Mecusi kahinleri ve Yahudi hahamları aralarında istişare ettiler. Bu bilinçli uyanışı çarpıtmanın ve şerefli amacından saptırmanın ona darbe vurmanın ve İslami içeriğinden soyutlamanın en iyi ve en yararlı yolu olduğu sonucuna vardılar. Böylece İslami uyanışı amacından saptıracak ve temellerini yıkacaklardı. Bu planlarını uygulamak ve daha çok büyüyüp gelişmeden beşiğinde öldürmek üzere İslami uyanışa görünüşte İslam kisvesine bürünmüş kişileri musallat ettiler.
Durum böyleyken kendinden önceki aşırılık ve zındıklık hareketlerinin yolundan giden sapık Humeynicilik ortaya çıktı. Şuubiye düşüncesiyle sapık akideyi bir arada bulunduruyor, İslam’a tarihsel, akidevi ve kültürel bağlarla bağlı toplulukların duygularını istismar ediyordu. Sözde İslam gibi görünüyor fakat Ebâ Muslimilik, Bâbekilik ve Safevilik gibi helak olmuş akımların ortak kültürü ve özelliği olan bir sürü sapık inanç ve tavrı içinde gizliyordu. Müslümanların arasına bu sapık hareketlerin bünyesinde barındırdığı şirk, zındıklık ve isyan gibi tüm şer ve yıkım akımlarını yeniden soktular. Humeynicilik, tedlis ve telbis (aldatma) üzerine kurulu Batınilik’in planlarını akıllara getiriyordu. İslam’a destek iddiasında bulunuyordu fakat gerçekte İslam inancına, metoduna ve davranışına açılmış bir savaştı. İslam vahdetine duyarlı gibi görünüyordu fakat aykırı bir mezhepçi bakışla sabah akşam ümmetin temellerine darbe üstüne darbe vuruyordu. Yeryüzündeki mustazaflara destek iddiasında bulunuyordu fakat küçük yaşta çocukları zorla askere alıp ölüm tarlalarına sürüyordu. Humeynicilik bu kapkara şerle de yetinmiyor, felsefesini genel hatlarıyla ve tüm ayrıntısıyla İslam Tarihi’ni yalan ve aldatmacayla çarpıtan sapık bir tarih okuyuşu üzerine kuruyordu. İslam Tarihi’nin simge isimlerine ve kurucularına saldırıyor ve onları kötü göstermeye çalışıyordu. Samimi insanların geçmişte kaldığını düşündükleri, şerrinden herkesin kitaplara sığmayacak ölçüde acı çektiği ve yeniden açılması İslam’ın ve Müslümanların yararına olmayacak tarihin kara ve olumsuz sayfalarını ısrarla yeniden gündeme getiriyordu.
Humeynicilik bozuk ve yıkıcı metodunda gizli Batıni hareketlerin tüm yönelimlerini işte böyle harmanlıyordu. Bâtıni hareketlerin gizlice emir alma, takiyyeye sığınma ve Mecusilikten destek alma üzerine kurulu metotlarına sahipti. Böylece o da (tarihteki diğer kardeşleri gibi) harika bir ihanet ve sahtekarlık okuluna ve üç ayaklı bir şer sistemine dönüşmüştü: Akide bozukluğu, İslam’ın yol işaretlerini silmek ve amacından saptırmak, aldatıcı sloganlarla egemenlik kurma ve yayılma arzusu.
Bu risale iki bölümden ve sonsözden oluşmaktadır. Birinci bölümde Humeyni’nin benimsediği sapık inançlar anlatılmaktadır. İkinci bölümde ise Humeyniciliğin aykırı (şâz) tavırları anlatılmaktadır. Sonsözde ise bu ümmetin evlatları Ehli Sünnet ve’l-Cemaat inancına sarılmaya davet edilmektedir. Çünkü Ehli Sünnet ve’l-Cemaat inancı hak ve adalettir. Ondan sapmak ise Allah’ın gazabına ve cehenneme götürür. Dualarımızın sonu Alemlerin Rabbi Allah’a hamdetmektir.